- Anasayfa /
- Diziler/
- İçimizden Biri /
- Mustafa Avkıran: "Böyle bir şey yapmayacağımı düşünüyorum!"
Mustafa Avkıran: "Böyle bir şey yapmayacağımı düşünüyorum!"
Güncelleme: 19 Eylül 2021 Pazar, 21:48:11
Yapımcılığını Süreç Film'in, genel hikâye, senaryo ve yönetmenliğini ise Ersoy Güler'in üstlendiği 'İçimizden Biri'nin başrollerinde Bora Akkaş, Mustafa Avkıran, Özge Yağız, Derya Alabora ve Renan Bilek yer alıyor.
'İçimizden Biri'nde 'Hacı Hünkar'ı canlandıran Mustafa Avkıran, verdiği röportajda, dizinin hikâyesiyle gerçek hayatta karşılaşsaydı tavrının ne olacağı yönündeki soruya "İnsanlar; aşklarını, tercihlerini, düşüncelerini özgürce yaşasınlar isterim. Bugüne kadar bunun için çalıştım bundan sonra da böyle yaparım" sözleriyle cevap verdi.
Gelen teklifi değerlendirmek için bir yapımın hangi özellikleri sizi etkilemeli?
Öncelikle senaryo... Senaryoyu okurum ve içinde kendimi görüp göremediğime bakarım. Sonra tabii ki yapım şirketi ve dizinin yayınlanacağı kanal. Rejisör ve birlikte oynayacağım oyuncuların kimler olduğu da çok önemli. Bundan böyle bütün bunların yan yana geldiği, iyi insanların olduğu bir yapımın içinde olmak istiyorum. Bu yüzden de bu yaştan sonra kendimi riske atacak işleri tercih etmiyorum.
'İçimizden Biri'nin hikâyesiyle gerçek hayatınızda karşılaşsaydınız tavrınız ne olurdu?
'İçimizden Biri', Ersoy Güler'in beyninden çıkan ve beni çok güldüren bir hikâye... Bu hikâyenin gerçekle ilişkisi benim için ailelerden kaynaklanıyor. Aileler öyle ya da böyle çocuklarına hayatı zehir ediyor. Ben ise bir baba olarak gerçek hayatımda böyle bir şey yapmayacağımı düşünüyorum. Yapmam herhalde... İnsanlar; aşklarını, tercihlerini, düşüncelerini özgürce yaşasınlar isterim. Bugüne kadar bunun için çalıştım bundan sonra da böyle yaparım.
'İçimizden Biri'nin ilk bölümü izleyicinin ilgisine mazhar oldu. Diziyi izlenesi kılan özellikleri nelerdir?
Çok zor günlerden geçiyoruz; iklim krizi, yangınlar, salgın hastalık... Ölümle burun buruna bir hayat, hayattan keyif almayı neredeyse unuttuğumuz bir yıl yaşıyoruz. Bu yıl, her şeyin yasak olduğu, depresyonun arttığı, intiharların çoğaldığı bir yıl oldu. O sebepten kendimizi biraz da olsa iyi hissettirecek sakinleştiricilere ihtiyacımız var; 'İçimizden Biri', onlardan biri.
Canlandırdığınız 'Hacı Hünkar'ı analiz edebilir misiniz?
'Hacı Hünkar', Anadolu'daki kanaat önderlerinden biri. Çevresinde saygı gören, sevilen biraz da korkulan bir iş insanı. Büyük bir ailenin reisi, o sebepten de önemli. Din, özellikle Anadolu'da çok önemli bir birleştirici. 'Hacı Hünkar', dini inanışları güçlü, sağlam olan bir karakter, o sebepten de kendi inancına göre başka bir dinden birine âşık olmak onun için kabul edilebilir bir şey değil. Kabul etmiyor zaten ama dramatik çatışma dediğimiz şey de tam burada başlıyor. Çatışma da burada başlıyor, eğlence de... Bence eğlenceli.
Sizi oyunculuğa yönlendiren etmenler nelerdi? Oyunculuk sizin için ne ifade ediyor?
Neredeyse 40 yıldır oyuncuyum. Tiyatronun, sinemanın ve televizyonun neredeyse bütün rollerine soyundum ve giyindim. Şimdi baktığımda beni yönlendirenin öncelikle içgüdü olduğunu düşünüyorum ve oyunculuk benim için hayat demek.
Kariyerinizin hangi döneminde olduğunuzu düşünüyorsunuz? Ve mesleğiniz adına bugüne kadar edindiğiniz en önemli öğreti nedir? Günümüzdeki Mustafa Avkıran'ı meydana getiren unsurların temeline inecek olursak özellikle hangi birikimleri ve felsefeleri görürüz?
Tecrübeli... Tek sözcükle açıklamak istersem, edindiğim en önemli öğreti tecrübe. Çok fazla şeyle besleniyorum ve sanatın her dalı beni ben yapan besin kaynakları oldu. Çoklu bir sanat disiplinine inandım ve inandıklarım bugünkü Mustafa Avkıran'ı oluşturdu; tiyatro, dans, müzik, şiir, felsefe, mitoloji, edebiyat, sinema...
Herkesin hayatında ve kariyerinde bir dönüm noktası vardır. O dönüm noktası hayatı ve kariyeri şekillendirir. Sizin hayatınızdaki ve kariyerinizdeki dönüm noktalarında neler yaşadınız?
Evet, birkaç tane var. Bunlardan biri doksanlı yılların başında yönetmen olmaya karar vermem ve yurt dışına gitmem. Ardından oyunculuktan daha çok tiyatroyu bütüncül bir sanat yapıtı olarak görmem. Tanıştığım büyüdüğüm ve büyüttüğüm beni büyüten insanlar. 1991'de tanıştığım eşim ve hâlâ ortağım olan Övül Avkıran hayatımın hakiki dönüm noktası. 1993'te Antalya Devlet Tiyatrosu'nda kurucu müdür olarak kariyerinin dönüm noktalarından biri olan yapı kurmaya başlayan ben, 1995 itibariyle Övül ile birlikte yürümeye başladık ve hiç ayrılmadık. 5. Sokak Tiyatrosu, İSM 2. KAT, Garajistanbul... Tabii ki 2015'te hayatımızın dönüm noktası; Alaz Avkıran.
Mesleğiniz adına bir okulda öğretmenlik yaptığınızı düşünelim. Öğrencilerinize ilk olarak hangi konuda ders verirdiniz? O dersin önemi ne olurdu?
Öğretmenlik yaptım uzunca bir zaman ve öğrencilerime her zaman bir tek şeyi söyledim; "sahici olmanız lâzım." Sahici ve samimi. Şimdi ve buradayı anlatmaya çalıştım, oyun oynamanın çok ciddi bir şey olduğunu, oyunun hayat kadar önemli olduğunu öğretmeye çalıştım. Hâlâ da aynı şeyi düşünüyorum.
Güngörmüş Mustafa Avkıran olarak bizlere hayatı anlamlandıran, günümüzün değerini bilmemizi, geleceğe umutla bakmamızı sağlayan temel ögelerin neler olduğunu ve onları hayatımıza nasıl yansıtmamız gerektiği konusunda tavsiyeleriniz neler olur?
En zor sorunuz buymuş. Hayatı anlamlandıran, günümüzün değerini bilmemizi, geleceğe umutla bakmamızı sağlayan temel öge nedir diye soruyorsunuz; yaşamaktan keyif almak, âşık olmak, sevmek, saygılı olmak, doğaya, çevreye canlılara saygılı olmak, emeğe saygı duymak, yalan söylememek, bilgiden korkmamak, öğrenmek, cesur olmak... Bizi insan yapan bu değerleri hayata geçirebilmek. Bu bir ütopya olmamalı ama inandırıcı gelmiyorsa size, o zaman derim ki; ütopyalar güzeldir.
Tiyatro adına birçok kez sahneye çıktınız, sahne açtınız, yönetmenlik yaptınız ve bir de genel sanat yönetmenliği yaptınız. Neredeyse bütün bölümlerinde hizmet vermiş biri olarak sizce tiyatroda hep hayal edilen seyirci sayısına ulaşmak için neler yapılmalı?
Pandemiyle birlikte tiyatro sanatı da kendini sorgulamaya başladı. Çok uzun zamandır "tiyatro nedir, nereye gidiyor?" diye soruyorduk kendi kendimize ancak pandemiyle birlikte tiyatro sanatının temel taşları seyirci ve oyuncu birbirinden ayrılmak zorunda kaldı. "Tiyatroyu nasıl yaparız?" diye sormaya başladık. "Tiyatroyu kime yapıyorduk şimdi kime yapacağız, nasıl yapıyorduk, nasıl yapacaktık?" Bütün bu soruların cevapları son iki yıldır çok konuşuluyor, herkes kendi bilgisi kadar bu soruya cevap veriyor. Burada teknolojinin olanaklarını kullanan ve bunu hayata geçiren tiyatrolar yeni sorulara sebep oldular. Daha çok tartışacağız ama tiyatro yeniden tanımlanmak zorunda bundan kaçamayız. Öteki disiplinlerle ilişki kurmak zorunda, teknoloji ile barışmak zorunda. En temel sorulara yeni cevaplar bulmak zorunda.
Yerli hikâyelerin daha fazla sahnelenmesinin ardından açılan tiyatro sahnelerinin ve seyircisinin arttığını görüyoruz. Yerli dizilerin ülkemizde ve dünyada gördüğü ilgi de âşikar. Türkiye'de yerli filmler yabancı filmlerden daha çok ilgi görüyor. Tiyatro, TV ve sinema yapımlarında yer almış / alan deneyimli biri olarak bu durumun devam etmesi için ek olarak neler yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
1990'lı yılların başından bugüne kendi hikâyelerini anlatan bir yönetmen olarak, oyuncu olarak hep en kıymetli olanın kendi hikâyelerimiz olduğuna inandım. O sebepten de yeni tiyatro gruplarının, yeni yazarların, televizyon, sinema ve tiyatro için yazanların başvuracakları kaynak tabii ki kendi hikâyelerimiz olacaktı, oldu da. Bugün hem televizyon dizilerinde hem de sinemada yaşanan global başarının tiyatroda da yaşanması çok zor değil, sadece kaynakları ve ulaştığı kitle itibariyle bir sıkıntı var. Bunu aşmak için tabii ki devletin ve yerel yönetimlerin kaynaklarına ihtiyaç var. Çünkü tiyatro, ticari olarak televizyon ve sinema kadar kazançlı bir iş değil. Televizyon sektörünün ise daha sahici ve samimi hikâyelerin peşine düşmesi lâzım. Müthiş bir edebiyat birikimimiz var, onların keşfi lâzım, yeniden. Her alanda olduğu gibi özümüze, kendi kaynaklarımıza kültürel mirasımıza bakmak ona sahip çıkmak ve onu yaşadığımız çağın gereklerine göre güncellememiz lâzım. Kurtuluşumuz kendi topraklarımızda, onu yeniden keşfetmemiz lâzım...