- Anasayfa /
- Diziler/
- İçimizden Biri /
- Derya Alabora: Komedi oynamayı çok seviyorum

Show TV'nin sevilen dizisi 'İçimizden Biri'nde İrlandalı 'Eva Willson'u canlandıran Derya Alabora, oyunculuğuyla bir kez daha izleyicilerin hayranlığını kazandı. Derya Alabora Habertürk'e verdiği röportajda 'Eva Willson'ı canlandırdığı 'İçimizden Biri'nde rol almakla ilgili olarak 'Komedi oynamayı çok seviyorum' sözleriyle yorumladı.
Sizi 'İçimizden Biri'ne çeken etmenler neler oldu? Dizinin hangi özellikleri sizi cezbetti?
Komedi oynamayı çok seviyorum. Buradaki karakterde İrlanda'dan Türkiye'ye yerleşmiş bir Papaz'ın karısını canlandırıyorum. Yurt dışından gelmesinden dolayı biraz aksanlı konuşuyor. Dediğim dedik, biraz baskın bir karakter. Karakteri de çok sevdim, Ersoy Güler ile de çalışmak istedim. Oyuncu kadrosu da çok önemli idi.
'Eva Willson'ı canlandırmak için özel bir çalışma yaptınız mı? Canlandırdığınız karakterleri analiz ederken neleri göz önünde bulunduruyorsunuz, karakterlere katkıda bulunarak mı yorumluyorsunuz yoksa tamamen senarist tarafından şekillendirilen karakteri mi yorumluyorsunuz?
Tabii ki senaristin yazdığı karakter üzerinden yorumluyorum ama kendi yorumumu da getiriyorum. Türkçeyi aksanlı konuşan bir kadın olduğu için biraz onun üzerine çalıştım. Sert bir kadın ama aynı zamanda komik. Genellikle karakterlere çalışırken kendi içimde benzer duyguları çıkartıp onun üzerinden yol alırım.
'İçimizden Biri'nin hikâyesiyle kendi hayatınızda karşılaşsanız tutumunuz ne olur?
Oğlum nasıl isterse fikirlerine saygı gösterirdim.
Mesleğiniz adına aldığınız en doğru karar ve en çılgın karar neydi?
En doğru kararım sinemaya geçmek. Sanıyorum çok çılgın bir kararım yok.
Sinema ve tiyatro dalında sektörün önemli festival ve organizasyonlarından birçok ödül kazandınız. Ödüller, size ne ifade ediyor? Kariyerinize nasıl katkıda bulundu? Sinema kariyerine biraz geç başlamış olmanızın nedeni nedir?
Oyunculuğumun beğenilip ödüle değer görülmesi güzel bir duygu. Farkındalık yaratmak, başka oyuncuların arasından sıyrılmak, alkışlanmak mesleğimizin önemli yanlarından biri. Farklı karakterler yaratmak heyecan verici. Bunun karşılığını almak da onurlandırıcı. Ben sinemaya geç başladığımı düşünmüyorum, konservatuvarı bitirdikten 5 sene sonra film çekmeye başladım bence doğru zamanlama idi.
O kadar başarıya ve onların getirisi ödüllere rağmen oldum olası mütevazı bir kişiliğe sahipsiniz. Bu kadar da mütevazılık fazla değil mi? Bu kadar da mütevazılık kariyerinize olumsuz etkide bulunmadı mı?
Çok mütevazı olduğumu düşünmüyorum. Kendimi beğenirim. Sadece kendini beğenmiş değilim. İkisi arasında ciddi farklar var. Başkalarına üstünlük taslamak bence yanlış ve kompleksli bir duygu. Başarılarımız burnu büyüklüğe dönüşürse orada zaten bir başarı yoktur. Gerçek başarı olgunluk gerektirir.
Kadının toplumdaki yeriyle ilgili. Aslında tüm dünyada böyle ama tabii ki Türkiye'de çok daha fazla. Erkek toplumuyuz ve hikâyelerimiz hep erkek üzerinden. Belli bir yaştan sonra kadın, hikâyeye değer görülmüyor. Ancak erkek hikâyesinin yanında yardımcı olabilir. Anne, teyze ama asla baş karakter değil. Kadını ezik görüyor, ikinci sınıf görüyor ama bu onların yanılgısı. Olağanüstü kadın hikâyelerimiz var.
38 yıllık kariyere sahip biri olarak mesleğiniz adına bundan sonraki amaçlarınız, hedefleriniz nelerdir? Deneyimli biri olarak Türk sinemasının geldiği noktayı nasıl yorumlarsınız?
Öğrenci yetiştirmeyi çok seviyorum. İyi filmler gelsin diye umut etmek gerekiyor herhalde. Bence Türk sineması gelişimini durdurdu. Pandemi de bu durumu katladı. Senaryo alanında büyük boşluklar var. Çok güzel hikâyelerimiz var ama anlatılmıyorlar. Daha çok komedi çekiliyor. Karakter yaratmakta zayıf olduğumuzu düşünüyorum. Derinlikli hikâyeler anlatılmıyor. Tabii ki çok iyi yönetmenlerimiz var. Ama sayıları fazla değil.
Tiyatro, seyirci açısından kültür gerektiren bir sanat dalı. Altı boş sadece güldürmeyi amaçlayan işler daha çok ilgi çekiyor. Edebi eserler sahnelendiğinde çok karşılık bulamıyor. Aslında son dönemlerde tiyatrolar atağa kalkmıştı ama pandemi süreci fena darbe vurdu. Kitap okuma alışkanlığı olmayan bir toplumuz, tiyatro zorluyor biraz.
Bir röportajınızda Uğur Yücel'in yeteneğinin yeteri kadar karşılık bulamadığını söylemiştiniz. Siz yeteneğinizin karşılığını yeterince bulabildiniz mi?
Bence sorun yok.
Oyunculuk üzerine eğitim de veriyorsunuz. Öğrencilerinize ilk öğretileriniz nelerdir?
İlk öğrettiğim şey oyunculuğun duygularla yapıldığı ve karakter yaratırken gerçek duygularımızı kullanmamız gerektiği. Yani oyunculuk zor bir iştir gibi yaparsanız karikatür olur.
Öğreti demişken; pandemi sürecinin size edindirdiği en önemli öğreti ne oldu?
Hepimizin yalnız ve çaresiz olduğu.
Biliyorum, maddiyata önem vermiyorsunuz. Kapitalizme karşısınız. Ne var ki kapitalist bir dünyada yaşıyoruz ve bunun sonucunda hep bir gelecek kaygısı içindeyiz. Bu bağlamda yeterince birikim sahibi olabildiniz mi? Maddiyatla ilgili en büyük hayaliniz nedir? Örneğin sahibi olmak istediğiniz en pahalı meta nedir?
Maddiyata önem vermiyorum derken yanlış anlaşılmasın para için kendimi satmam. Yani para kazanacağım diye kötü işlerde olmak istemem anlamında. Para harcamayı da severim. Çok sevdiğim için birikimim yok, hepsini harcıyorum. Seyahat etmeyi severim ona harcarım.
Mesleğiniz ve hayatınızla ilgili ıskaladığınız veya ıskalamak zorunda bırakıldığınız neler vardır? Neleri elde edememiş olmak içinizi burkuyor?
Oynamak istediğim çok rol var. Biraz daha ısrarcı olsaymışım daha fazla karakter oynasaymışım. Neyse bundan sonrasına sıkıştırmak lazım.
Hani bazen bizi deliye döndüren konularda avazımız çıktığı kadar bağırmak, sorumlusunu deşifre etmek isteriz ama o isteğimiz sonra sessiz bir çığlığa dönüşür. Sizin bu günlerdeki sessiz çığlığınız hangi konuyu kapsıyor?
Bu salgın bitsin artık.